Şükür ve Ruh Sağlığı
Şükür ve Ruh Sağlığı
Giriş
Modern birey, teknolojik ilerlemelerle zahmetsizleşen yaşam, kolaylaşan ulaşım, sınırsız iletişim ve sayısız seçeneklerle kuşatılmış bir dünyada yaşıyor. Ancak tüm bu imkân bolluğuna rağmen, içsel huzur ve mutluluk düzeyleri artmıyor. Tam tersi konfor ve refah artarken tükenmişliğin de arttığı bu çağda insanlığın mutluluk ve itminan ihtiyacı daha da derinleşiyor. Bu duruma Mutluluk Bilimi adlı kitabın yazarı Csikszentmihalyi şu ifadelerle dikkat çekmektedir:
“Çağımızda yaşayan ortalama bir insanın sahip olduğu lüks ve konfora, yüz yıl öncesinin kral ve kraliçeleri bile sahip değildi. Ancak tüm bu konfor artışına ve reel milli gelirlerin birkaç katına çıkmasına rağmen mutluluk oranları değişmiyor. Sayısız bilimsel araştırma, paranın, daha lüks ve daha konforlu bir hayatın mutluluk getirmediğini net bir şekilde ortaya koymuş durumda. O zaman insanı gerçekten mutlu eden nedir?”
Mutluluk ve itminanın hangi kaynaklarla elde edilebileceği, insanlığın en temel ve evrensel sorularından biridir. Bu durumda soru oldukça yerindedir: İnsanı gerçekten mutlu eden nedir? Bu soruya yanıt ararken başvurulabilecek temel disiplinler arasında teoloji, felsefe ve psikoloji öne çıkmaktadır. Bu bölümde modern psikolojinin bu soruya cevap olarak ortaya neler koyduğuna bakılacaktır. Zira modern psikoloji, her geçen gün artırdığı birikimiyle bireyin mutluluğunu temin eden unsurlara dair pek çok şey söyleyip, çeşitli önerilerde bulunabilir. Bu önerilerden biri, günümüzde daha fazla anlaşılmayı ve içselleştirilmeyi bekleyen önemli bir kavram olan “şükran”dır. Bu bölümde şükran kavramının modern psikolojideki yeri ve ruh sağlığına olan katkıları incelenecek; ardından şükran kavramının İslam kaynaklarındaki yerine değinilecek son kısımda ise bazı karşılaştırma ve ilişkilendirmeler yapılacaktır.
Şükran Kavramı ve Kapsamı
Psikoloji literatüründe şükran, bireyin gördüğü bir faydayı olumlu bir biçimde anması, mahrumiyet yerine bolluk algısıyla yaşaması, başkalarının katkılarının farkında olması ve sıradan hoşnutlukların bile değerini takdir etmesi olarak tanımlanmaktadır (Emmons, 2009; Watkins, 2003). Şükran kavramı duygu, tutum, erdem, alışkanlık, kişilik özelliği ve baş etme yöntemi gibi çeşitli yönleriyle ele alınmaktadır (Emmons, 2009). Ülkemizde şükran konusu üzerinde çalışan araştırmacılar, geliştirdikleri şükran ölçeği ile bu kavramı çeşitli boyutlar çerçevesinde ele almışlardır. Bu boyutlardan biri, “olumlu sosyal karşılaştırma”dır. Bu, bireyin sahip olduğu imkanlar açısından kendinden yukarıda olanlara değil aşağıda olanlara bakması anlamına gelir. Bir diğer boyut, “olumlu olana odaklanma”yı ifade eder; yani bireyin yaşama dair olumlu unsurları aktif olarak gündeminde tutmasıdır. Diğer boyutlar arasında “aile ve çevresel katkıların farkında olma”, “mahrumiyet algısı yerine bolluk algısı”, “küçük şeylere karşı şükran duyma” ve “şükranı ifade etme” yer almaktadır (Kardaş & Yalçın, 2019). Şükran, aslında öncelikle dini çağrışımları olan bir kavram olmakla birlikte, psikoloji alanında özellikle pozitif psikoloji adı verilen bir yaklaşım çerçevesinde pek çok araştırmaya konu edilmiştir. Bu bakımdan pozitif psikoloji yaklaşımından kısaca bahsetmek yararlı olacaktır.
Pozitif Psikoloji
Psikoloji literatüründe farklı kuramsal yaklaşımlar ve ekoller bulunmaktadır. Pozitif psikoloji de bu yaklaşımlardan biridir. Psikoloji bilimi uzun yıllar boyunca insanın sorunlu, hastalıklı ya da işlevsiz yönlerine odaklanmış, bu yönlerin araştırılması, tanılanması, sınıflanması ve tedavi edilmesiyle ilgilenilmiştir. Pozitif psikoloji yaklaşımı ise insanın güçlü, gelişime açık ve olumlu yönlerine odaklanmakta; bu yönlerin fark edilmesi, desteklenmesi ve geliştirilmesi yoluyla bireyin daha mutlu, hayatla barışık ve işlevsel bir yaşam sürmesine katkı sağlamayı amaçlamaktadır. Temelleri 1960’lı yıllara kadar götürülse de, pozitif psikolojiye ilişkin bilimsel yayınlar özellikle 2000’li yıllarda hız kazanmış ve bu alanın önemi giderek artmıştır.
Görseldeki modelden de görebileceğimiz gibi pozitif psikoloji, insanın yalnızca psikolojik sıkıntılarla başa çıkmasını ya da mevcut zorluklardan kurtulmasını amaçlamanın ötesine geçerek, bireyin gelişimini merkeze alan bir yaklaşımı temsil etmektedir. Bu bağlamda, bireyin yalnızca işlevselliğini sürdürmesi değil; aynı zamanda yaşamdan anlam ve doyum elde etmesi, psikolojik olarak "serpilmesi" hedeflenmektedir. Dolayısıyla ana akım psikoloji yaklaşımı çökkünlük, işlev yitimi, bozukluk ve patoloji gibi kavramlar etrafında bilgi üretirken, pozitif psikoloji akımı iyi oluş, travma sonrası büyüme, psikolojik dayanıklılık, karakter güçleri gibi kavramlar etrafında bilgi üretmektedir. Şimdi bu pozitif kavramlardan biri olan şükran hakkında daha fazla detaya geçebilriiz.
Şükür İnsanı Nasıl Etkiler?
Şükrün etki mekanizması, çeşitli kuramsal yaklaşımlar çerçevesinde açıklanmıştır. Bu yaklaşımlardan biri, Fredrickson (2001) tarafından geliştirilen Pozitif Duyguların Genişletme ve İnşa Etmesi Teorisidir. Bu kuram üç temel noktaya dayanmaktadır:
1. Pozitif duygular, bireyin anlık düşünce-davranış repertuvarını genişletir. Fredrickson ve Branigan (2001) tarafından gerçekleştirilen bir araştırmada, katılımcılar üç gruba ayrılmış farklı duygusal içeriklere sahip filmler izletilmiştir. İlk grup, keyif ve neşe gibi pozitif duygu temalarının yoğun olduğu bir film; ikinci grup, korku ve öfke gibi olumsuz duygu temalarının yoğun olduğu bir film; üçüncü grup ise pozitif ya da negatif temalarım belirgin olmadığı daha nötr temalı bir film izlemiştir. Film gösterimlerinin ardından katılımcılardan günün geri kalanında veya ileriye dönük olarak yapmak istedikleri 20 eylemi yazmaları istenmiştir. Sonuçlar, en geniş eylem repertuarını oluşturan grubun pozitif duygulara maruz kalan grup olduğunu göstermiştir. Bu bulgu, pozitif duyguların bireyin düşünce ve davranış seçeneklerini artırdığını desteklemektedir.
2. Pozitif duygular, bireyin kalıcı kişisel kaynaklarını geliştirir. Pozitif duygular, anlık düşünce ve davranış repertuarının genişlemesi aracılığıyla bireyin uzun vadeli kaynaklarının gelişmesine de katkı sağlar. Bu kaynaklar arasında sosyal destek, psikolojik dayanıklılık, bilgi ve beceri gibi unsurlar yer almaktadır. Psikoloji literatüründe, olumlu çevresel koşullara sahip bireylerin daha sağlıklı gelişim gösterdiği, bağışıklık sistemlerinin güçlendiği ve güvenli bağlanma geliştiren bireylerin hem fiziksel hem ruhsal yönden daha güçlü olduğu yönünde bulgulara dayanan çok sayıda araştırma bulunmaktadır.
3. Pozitif duyguların deneyimlenmesi, bireyin iyi oluş düzeyini artırır ve ruh sağlığına uzun vadeli katkılar sağlar. Bireyin pozitif duygusal yaşantısı ile harekete geçen anlık süreçler bu duyguların tekrarlı ve istikrarlı şekilde yaşanmasına bağlı olarak giderek kalıcı ve kararlı bir ruh haline dönüşür. Bu ruh hali de yeni pozitif duygular üreterek doğurgan bir döngü meydana getirir.
Fredrickson (2001) tarafından geliştirilen modele göre, pozitif duygular sürecin temelini oluşturmaktadır. Modelin alt basamağında yer alan şükran, sevgi, umut ve iyimserlik gibi pozitif duygular, bireyin anlık düşünce-davranış repertuvarını genişletmektedir. Bu genişleme, bireyin yeni düşüncelere, yeni aktivitelere ve yeni sosyal ilişkilere daha açık hale gelmesini sağlamaktadır. Söz konusu yeni düşünce ve davranış biçimleri, bireyin sosyal destek sistemleri, bilgi, beceri ve psikolojik dayanıklılık gibi kalıcı kişisel kaynaklarıyla etkileşime girerek bu kaynakların gelişimini desteklemektedir. Bu kaynakların güçlenmesi ise bireyin genel sağlığına, yaşam kalitesine ve işlevselliğine doğrudan katkı sağlamaktadır. Böylece bireyin ruhsal gelişimi ve psikolojik anlamda bir büyüme süreci başlamaktadır. Bu süreç, bireyin daha fazla pozitif duygu deneyimlemesine zemin hazırlamakta ve bu da döngünün tekrar etmesini mümkün kılmaktadır. Süreç bu şekilde ilerledikçe, bireyin iyi oluşu sürekli olarak beslenmekte ve güçlenmektedir. Bu kendini besleyen olumlu sürece literatürde “verimli döngü” ya da “yukarı sarmal” adı verilmektedir.
Duyguların Oluşturduğu Döngüler
Pozitif duyguların bireyin iyi oluşunu destekleyen yukarı yönlü bir sarmal oluşturduğundan söz edilmiştir. Bu bağlamda, duyguların etkisini yalnızca olumlu yönde değil, olumsuz yönde de değerlendirmek önem taşımaktadır. Aşağıda sunulan model, pozitif duyguların yukarı yönlü bir gelişim döngüsü oluşturmasının yanı sıra, negatif duyguların birey üzerinde aşağı yönlü bir etki meydana getirerek sınırlayıcı ve daraltıcı bir döngüye sebep olabileceğini göstermektedir.
Olumlu duygular -iyimserlik, şükran, neşe gibi- birbirini besleyen ve pekiştiren bir yapı içerisinde bireyin ruhsal olarak gelişimine katkı sağlamaktadır. Bu duygular, bireyin psikolojik açıdan daha geniş bir bakış açısı geliştirmesine, içsel kaynaklarını fark etmesine ve yaşamla daha işlevsel bir ilişki kurmasına olanak tanımaktadır. Bu yukarı yönlü süreç sonucunda bireyde keyif, güçlenme, özerklik, bilgi, sevgi ve takdir gibi duygu ve tutumlarda artış meydana gelmektedir. Olumsuz duygular -öfke, haset, korku gibi- sık ve yoğun biçimde deneyimlendiğinde ise bireyin psikolojik işleyişinde bir daralma meydana gelmektedir. Bu süreç, zamanla kayıp hissi, güçsüzlük ve depresyonla sonuçlanan bir gerilemeye yol açabilmektedir. Bu çerçevede, negatif duyguların bireyin düşünce-davranış repertuvarını daralttığı, yeni ilişki ve deneyimlere açık olmayı engellediği, kişisel kaynakların gelişimini sınırlandırdığı ve bunun sonucunda hem psikolojik hem fiziksel işlevsellikte azalmaya neden olduğu görülmektedir. Bu süreç, bireyin daha fazla negatif duygu yaşamasına zemin hazırlayarak aşağı yönlü bir sarmalın (kısır döngü) oluşmasına neden olmaktadır. Yukarı sarmal genişleme ve gelişme ile karakterize edilirken; aşağı sarmal, daralma, yitirme ve işlev kaybı ile tanımlanmaktadır.
Şükrü Artırmaya Yönelik Uygulamalar
Araştırmalar şükranın iyi oluş, yaşam doyumu, prososyal davranışlar, affedicilik, yardımseverlik ve psikolojik dayanıklılık gibi özelliklerle pozitif ilişkili olduğunu, şükran düzeyi yükseldikçe bu özelliklerin de yükseldiğini göstermiştir. Buna karşılık şükran düzeyi yükseldikçe depresyon, stres, kaygı, materyalizm ve madde kötüye kullanımı gibi negatif özelliklerin düzeyinde azalmalar görülmüştür (Işık, 2022).
Şükrün aktif yöntemlerle artırılmasıyla ortaya çıkacak yararları gözlemlemek ve olası başka faydaları belirlemek amacıyla, çeşitli uygulamalar, egzersizler ve şükür odaklı müdahale programları da tasarlanmıştır. Pozitif psikoloji literatüründe bu egzersizlere dair kapsamlı listelere ulaşmak mümkündür. Egzersizler belirli kategoriler altında sınıflandırılmış ve çeşitli türevleri geliştirilmiştir. En yaygın kullanılan şükür egzersizleri arasında günlük yaşamda şükredecek şeyleri fark ederek sahip olunan nimetleri sayma, şükür günlüğü tutma ve şükran ziyareti gerçekleştirme gibi uygulamalar yer almaktadır. Şükran ziyareti egzersizinde, bireyden kendisine bir katkı sağlamış ve bu nedenle teşekkür borcu hissedilen birini hatırlaması ve onun için bir şükran mektubu yazması istenmektedir. Bu egzersizin farklı biçimleri bulunmaktadır. Uygulayıcı doğrudan o kişiyi ziyaret ederek minnettarlığını ifade edebilir veya bu kişiye yönelik bir mektup yazarak ziyarette mektubu teslim edebilir. Mektup, bireyin teşekkür etmek istediği konuya odaklanır.
Şükür egzersizleri arasında, yardım davranışlarını fark etme, olumsuz olasılıkları düşünerek nimetin sıradanlığı algısından sıyrılma, şükür duaları öğrenme, duyuları (beş duyu) ve onların değerini fark etme, başkalarından aldıklarını ve başkalarına kattıklarını fark etme, şükredecek konuları bulup farkmeye yönelik aktif hedef belirleme ve hatırlatıcılar kullanma gibi uygulamalar da yer almaktadır. İlginç egzersiz türlerinden biri ise “kayıp ve zarar hakkında şükran duyma” egzersizidir. Bu uygulamada bireyden, yaşadığı bir kayıp ya da zararın kendisine kattıkları üzerinde düşünmesi ve buna yönelik şükran duygusu geliştirmesi beklenmektedir. Bu egzersizler arasında en sık kullanılanı şükür günlüğü tutma uygulamasıdır. Gerek tek başına gerekse diğer egzersizlerle birlikte uygulanan bu egzersizle ilgili pek çok deneysel araştırma mevcuttur. Bu uygulamaların tümünün ruh sağlığına çeşitli düzeylerde katkı sağladığı yönünde çok sayıda bulgular elde edilmiştir.
Şükür Uygulamalarından Elde Edilen Sonuçlar
Şükür uygulamalarının etkilerini test etmeye yönelik deneysel araştırmalarda, bir grup katılımcının belirli psikolojik ve davranışsal özellikleri başlangıçta ölçülmekte, ardından şükür egzersizleri uygulanmakta ve sonrasında aynı ölçüm tekrarlanaral bu özelliklerde meydana gelen değişiklikler değerlendirilmektedir. Bu tür araştırmalarda, şükür egzersizi uygulayan bireylerde kaygı, negatif duygular, olumsuz düşünceler, stres ve depresif belirti düzeylerinde azalmalar görülmüştür. Benzer şekilde fiziksel rahatsızlık belirtileri, hastalık nedeniyle işe devamsızlık, alkol kullanımı ve beden doyumsuzluğu düzeylerinde de azalmalar gözlenmiştir. Bunun yanı sıra, çeşitli olumlu alanlarda artışlar da kaydedilmiştir. Bunların başında tabii ki şükran duygusunda artış yer almaktadır. Ayrıca şükür egzersizleri yapmaya bağlı olarak iyi oluş, mutluluk, özsaygı, iyimserlik, pozitif duygular, bireyin yaşamını anlamlı bulma düzeyi, başkalarının katkılarını fark etme düzeyi, ilişki kalitesi, bağlılık duygusu, iş yerindeki pozitif duygusal iyi oluş düzeyi, uyku kalitesi ve sağlıklı yaşam alışkanlıkları (örn fiziksel egzersiz) sürdürme düzeyinde artışlar meydana gelmektedir. Bunlara ek olarak bu uygulamaları yapan kişilerin yakın çevreleri de bu kişilerdeki olumlu gelişmeleri fark etmiş ve bildirmişlerdir (Işık, 2022).
Görüldüğü üzere, modern psikolojide şükür uygulamaları yalnızca bireyin içsel dünyasında değil, aynı zamanda davranışsal ve sosyal yaşamında da olumlu değişimlere yol açmaktadır. Şükür egzersizlerinin ruh sağlığı üzerindeki bu çok yönlü ve güçlü etkileri, bu kavramın yalnızca bireysel bir tutum değil, aynı zamanda iyilik hâlini destekleyen bir yaşam pratiği olduğunu ortaya koymaktadır. Peki, insanın şükürle kurduğu bu derin bağ, dini-manevi bağlamda karşımıza nasıl çıkıyor olacak? Bu noktadan itibaren şükür kavramının İslam'daki yeri ve anlamı üzerinde durmak yerinde olacaktır.
İslam’da Şükür
İslam’da şükür konusu oldukça kapsamlıdır. Bu alanda başvurulan temel kaynak Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi’nin “Şükür” maddesi olmuştur (TDV, 2022). Geniş bilgi için ilgili kaynağa göz atılması yararlı olacaktır. Söz konusu kaynakta yer alan bilgilere göre, Türkçede Allah’a karşı duyulan minnettarlık “şükür”, insanlara karşı duyulan minnettarlık ise “teşekkür” kelimesiyle ifade edilmektedir. Şükrün zıddı “küfür”dür. Bu bağlamda “küfür” kavramı, nimeti inkâr etmek ve nankörlük etmek anlamına gelmektedir.
Kur’an-ı Kerim’de “şükür” ve türevlerinin 75 yerde geçtiği görülmektedir. Bu ayetlerin çoğunda Allah’ın maddi ve manevi nimetlerinden söz edilmekte; insanların bu nimetlere karşı şükretmeleri gerektiği bildirilmektedir. Örneğin, insanların bağışlanması (Bakara, 52), yardım edilmesi (Enfal, 26), kurtarıcı ayetlerin gönderilmesi (Mâide, 89), duyu ve idrak yeteneği verilmesi (Nahl, 78; Mü’minûn, 78; Secde, 9) gibi nimetler zikredilmekte ve ardından “Belki şükredersiniz” ifadesiyle bu nimetlerin bir sınanma vesilesi olduğuna (Neml, 40) dikkat çekilmektedir. Bazı ayetlerde ise insanların şükür görevini ihmal etmelerine yönelik uyarılar yer almaktadır: “Ne kadar az şükrediyorsunuz!”, “Fakat insanların çoğu şükretmez” ve “Hâlâ şükretmeyecekler mi?” gibi ifadelerle bu husus vurgulanmaktadır (bk. A'râf, 10; Yâsîn, 35, 73; Mülk, 23).
Hadis-i Şeriflerde şükür kavramı, Allah’a verdiği nimetlerden dolayı minnettar olma, Allah’ın kullarının şükrüne karşılık vermesi ve insanların birbirine teşekkür etmesi anlamlarında kullanılmıştır (Wensinck, el-Muʿcem, “şkr” md.). Bazı hadislerde şu ifadelere yer verilmektedir: “Aza şükretmeyen çoğa da şükretmez” (Müsned, IV, 278, 375); “Allah’a şükretmeyen insanlara teşekkür etmez; insanlara teşekkür etmeyen Allah’a şükretmez” (Müsned, II, 258, 295, 303; Tirmizî, “Birr”, 35). Bu hadisler, şükrün tutarlı bir davranış ve içselleştirilmiş bir ahlakî eylem haline gelmesi gerektiğine işaret etmektedir denilebilir. Öte taraftan nebevi ikaz doğrultusunda şükranın yalnızca Allah’a değil, insana yönelik olarak da sürekli ve bilinçli bir şekilde ifade edilmesi gerektiği dikkat çekmektedir.
Şükür ve sabrı birlikte ele alan bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur: “Yemek yiyip şükreden, oruç tutup sabreden gibidir” (Müsned, II, 283, 289; Buhârî, “Etʿime”, 56). Benzer birçok hadis-i şerifte de sabır ve şükür çoğu zaman birlikte zikredilmekte; nimete şükretmenin, sıkıntıya sabretmek kadar değerli, hatta bazı bağlamlarda ondan üstün olabileceği ifade edilmektedir. Bu doğrultuda, şükrün sabırdan daha kıymetsiz ya da daha sıradan bir eylem olarak görülmemesi gerektiği anlaşılmaktadır. Son olarak, müminin hâlini konu alan bir hadis-i şerifte şu şekilde buyrulmuştur: “Müminin hali ne kadar hayret vericidir! Her hali kendisi için hayırlıdır. Bir sıkıntıyla karşılaştığında sabreder, bu onun için hayır olur; bir nimetle karşılaştığında şükreder, bu da onun için hayır olur” (Müsned, IV, 332, 333; Müslim, “Zühd”, 64). Bu hadis, müminin her durumda kazanabileceğine, iyimser kalmasının ve olumluya yönelmesinin önemine işaret etmektedir.
Tasavvuf geleneğinde Kuşeyrî’nin aktardığına göre, önde gelen sûfîler şükrü “derin bir saygıyla nimet sahibinin iyiliğini anmak” şeklinde tanımlamışlardır. Rağıb el-İsfahânî ise şükrü üç türde açıklamaktadır: (1) Nimeti hatırda tutmak – kalple şükür; (2) Nimet vereni övgüyle anmak – dille şükür; (3) Nimet sahibine lâyık olduğu şekilde karşılık vermek – organlarla (âzâlarla) şükür. Sebe Suresi’nin 13. ayetinde geçen “Ey Davûd ailesi! Şükür için çaba gösterin” mealindeki ifadeden bu üç şükür biçimi çıkarılmaktadır.
Nimet Tefekkürü ve İyi Oluşun Ötesi
Şükürden bahsedildiğinde nimet ve nimetlendirme boyutundan söz etmeden geçmek konuyu eksik bırakmak olacaktır. Şükredeceğimiz her şey bir nimet olduğuna göre, bir nimetlendirme hakikati ve bir nimetlendirici hakikati gündeme gelmektedir. Bu alana yönelen bir tefekkür bizi şükürle gelen iyi oluşun daha da ötesine davet edebilir. Daha iyi anlamak için şu alıntıyla devam edelim:
“Nimet içinde in’am (nimetlendirme) görünür; Rahman’ın iltifatı hissedilir. Nimetten in’ama geçsen Mün’im’i (nimet vereni) bulursun. Hem her eser-i Sâmedânî, bir mektup gibi, bir Sâni-i Zülcelâl’in esmâsını bildirir. Nakıştan mânâya geçsen, esmâ yoluyla müsemmâyı bulursun” (Nursî, 2014b: 298).
Bu ifadelerden hareketle, şükür yalnızca bir nimeti fark etmekle sınırlı kalmayıp, o nimetin kaynağına yönelen bir manevi yükselişi de başlatmaktadır. Nimet, bu anlamda bir başlangıç ve bir basamak olarak görülmekte; bu basamaktan hareketle birey, nimetlendirme hakikatine ulaşmakta ve nimet verene yönelmektedir. Maddi ya da manevi anlamda bireye ulaşan her şey –duyular, sağlık, sevgi, sevilme, anlaşılma gibi– birer nimet olarak değerlendirilebilir. Bu nimetlerin farkına varmak, ardından onları ulaştıran bir iradenin, yani nimet veren bir Rahman’ın varlığını idrak etmek, o “Rahman’ın iltifatı”nı hissetmeye yol açar. Dahası her nimetin gönderildiği kişiye has veçheleri vardır. “Rahman’ın iltifatı” tabiri bu anlamda gerçekten bambaşka bir ufuk haline gelir. Burada bütün alemlerin Rabbinin, herkese kendi biricikliği ve öznelliği içinde hususi bir iltifatı olduğundan bahsedilmektedir. Bu anlam katmanına doğru olan yolculuğa nimeti fark ederek başlamış oluyoruz. Bu yükselişin birinci basamağını şükrederek, şükran duygusu hissederek çıkabiliyoruz. Ama varacağımız yer nimetin ötesine geçmeye -Rahman’ın iltifatına muhatabiyet düzeyine varmaya- başlıyor. Bu anlamda her nimetin bize Rahman’ın iltifatını hissettiren böylesi bir derinlikli tarafından bahsedilmektedir. Bundan sonrası Hamd kavramıyla daha uzun ele alınmayı hak ediyor ancak bu kadarıyla yetinmek durumundayız. İslam’da şükür konusuna dair burada aktarılabilenler sınırlı olup, bu alan oldukça geniştir. Bu çerçevede, yukarı ve aşağı yönlü sarmallar bir kez daha gözden geçirilebilir.
Mukayese ve İlişkilendirmeler
Kur an-ı kerimde şükrün sonucuna işaret eden ayetlerden akla ilk gelen biri İbrahim Suresi’nin 7. ayetidir: “Rabbiniz şöyle bildirmişti: Şükrederseniz elbette size artırırım; nankörlük ederseniz, şüphesiz azabım çok şiddetlidir.” Bazı meallerde bu ayet “şükrederseniz size nimetimi artırırım” şeklinde çevrilse de ayetin orijinal ifadesi “şükrederseniz size artırırım” şeklinde artırmanın neye dair olduğu spesifikleştirilmemiştir. Bu artışın, yalnızca şükre konu olan nimetle sınırlı kalmayıp daha geniş bir anlam dünyasına işaret edebileceği müfessirlerce bildirilmiştir (Bkz. DİB, 2022).
Ayet-i kerimenin anlamı bu çerçevede ele alındığında, şükür eylemi, bireyin yalnızca sahip olduklarını takdir etmesini değil, aynı zamanda pozitif duyguların harekete geçmesiyle birlikte bahsi geçen yukarı sarmalın başlamasını da mümkün kılar. Bu da mutluluk düzeyinde, yaşamda anlam ve itminan duygusunda ve daha önce detaylıca ele alınan ruhsal iyi oluş alanlarında artışa neden olabilir. Benzer şekilde, ayetin ikinci kısmında geçen “Nankörlük ederseniz, şüphesiz azabım pek şiddetlidir” ifadesi ise, nimeti yadsıyan küfran hâlinin bireyi öfke, hırs ve haset gibi negatif duygulara yatkınlaştırarak, bu duyguların tetiklediği aşağı yönlü sarmalın oluşması, bireyi kayıp, değersizlik ve güçsüzlük hisleriyle beraber mutsuzluk ve depresyona sürükleyebileceğinden bahsededilebilir. Dolayısıyla burada geçen “şiddetli azap” ifadesinin bir anlamı yalnızca uhrevi değil, dünyevî bir ruhsal çöküş olarak da yorumlanabilir. Elbette Fredrickson’un pozitif duyguların kişisel kaynaklarla etkileşimi üzerine geliştirdiği kuramında bu tür manevi ve dini boyutları doğrudan hesaba katıp katmadığını bilemeyiz.
Elbette bu tür ilişkilendirmeler çok boyutlu biçimde tartışılabilir. Şükür, İslamî ilimlerin; Kur’an, hadis ve bunlardan feyz alan alim-ariflerin zengin bir müktesebat ortaya koyduğu engin bir konudur. Burada temas edilen noktalar ve yapılan ilişkilendirmeler söz konusu kavramın psikoloji biliminin kavramsal çerçevesiyle kurduğu sınırlı bir irtibatı ortaya koymayı amaçlamaktadır. Psikolojinin sunduğu açıklamaların, bu geniş manevi mirasın yalnızca küçük bir kesitine temas edebildiği görülmektedir.
Sonuç
Dikkatli bir bakışla değerlendirildiğinde, insanın içinde bulunduğu her hâlin bir nimet olduğu anlaşılacaktır. Fark edilen ya da edilmeyen, nimet olarak görülen ya da sıradanlaştırılan her şey bir lütuf olarak bireyi çepeçevre kuşatmaktadır. Bu nimetler, hak olarak değil de ilahî lütuf olarak görüldüğünde, şükür duygusu daha derin bir farkındalıkla hissedilebilecektir. Böylece kişi şükrettikçe o nimete yeniden muhatap oluyor gibi bir ruh hâline erişmekte; her an yeniden nimetlendirilmenin bilincine varmaktadır. Bu çerçevede, şükür kavramının hem psikolojik hem de manevi yönden ele alınışı, bireyin bu kulluk görevine dair farkındalığını artırabilir. Bu bölümün, bu farkındalığa katkıda bulunması ve şükür pratiğini güçlendirmeye vesile olması temenni edilmektedir.
Yorumlar
Yorum Gönder